Fotoğrafa hızlı bakarsanız: "Yine Fransız çiftçiler eylem yapıyor" diyebilirsiniz.
Oysa Bandırmalı çiftçiler gıcır gıcır traktörleri ile yola dökülmüşler. Çiftçiler ürünlerini maliyetlerin altında satmak zorunda kaldıkları gerekçesiyle traktörleriyle Bandırma-Balıkesir karayolunu kapattılar. Domates, kavun, karpuz gibi ürünleri elde kalan üreticiler, "Böyle giderse malımız ya tarlada kuruyup gidecek ya hayvan yemi olacak” dedi. Bir grup çiftçi de kol kola girerek temsili olarak Ankara’ya doğru yola çıktı.
Daha önce de Burdur ve Bursalı çiftçiler traktörleriyle yollara dökülmüştü. İlerleyen günlerde devamı geldi; Kahramanmaraş, Manisa, Diyarbakır, Edirne ve Eskişehir.
Eskişehir'de çiftçiler tarlaya traktörle "Üretemiyoruz" diye yazdı. Son olarak iktidarın oy deposu kabul edilen Konya'da çiftçiler eylemdeydi.
Tarımdaki kriz çok önemli. Çünkü bu işin sonu olağanüstü pahalılık, kıtlık ve açlık.
Hazine Bakanı Mehmet Şimşek'in Uluslararası Para Fonu (IMF) patentli kemer sıkma programının tüm toplumun omuzlarına çöken yükü, yandaşların da sesinin çıkmaya başlamasına neden oldu. Yoksullaşma belli bir kesimi değil, tüm toplumu mülksüzleştiriyor.
İktidarın tarım politikaları nedeniyle bu hayati sektördeki kriz daha da derinleşiyor. Uzmanlar gelecek yıl daha da ağır sorunlarla yüz yüze kalacağımızı savunuyor.
Temel sorun üretim maliyetleri ile satış fiyatları arasındaki uçurum... Bu neden oluyor? Üretim neden azalıyor? Olması gerektiği gibi verimli, bol ve de düşük maliyetli üretim neden yapılamıyor?
TARIMIN EKONOMİDEKİ PAYI YÜZDE 6’NIN ALTINA İNDİ
Önce şunu söyleyelim; tarımda gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) yıllar boyunca sürekli azaldı. Tarımın payı 1960’larda yüzde 55 iken 1990’da yüzde 17, 2000’de yüzde 10’a düştü. Daha sonra sürekli azalarak, 2018’de yüzde 6.5’e düştü, geçen yıl ilk kez yüzde 6’nın altına inerek yüzde 5.9 oldu. 2023’te tarım sektörü de büyüme şöyle dursun yüzde 0.2 küçüldü.
Uzmanların şöyle bir çalışması var: “Son 10 yılda Türkiye ekonomisi yüzde 60’a yakın büyürken, tarımda büyüme sadece yüzde 23 oldu. Son 20 yılda ise ekonomideki büyüme yüzde 184, tarımdaki büyüme ise yüzde 66; yani bunun üçte biri kadar.”
Sadece Türkiye değil, dünya nüfusu artıyor. Buna bir de kötüleşen iklim koşullarını; özellikle kuraklığı ekleyin… Modern teknolojileri kullanarak verimliliği artırarak tarımsal üretime zirve yaptırmamız gerekirken, biz ithalata abanıyoruz.
TARIMSAL DESTEK GSYH’NİN YÜZDE 1’İNDEN AZ OLMAZ HÜKMÜ UYGULANMIYOR
Tarımın sorunlarını kısa başlıklar halinde şöyle sıralayalım:
1) Tarımsal destekler bir yıl sonra ödeniyor. 2023'te 63,4 milyar lira olan destekler, 2024 için 91,6 milyar liraya çıkarıldı ancak bu artış enflasyon karşısında eridi. Oysa Eylül ayında sadece iç borcun faizine ödenecek para 119 milyar lira… Yasa tarım destek bütçesinin Gayri Milli Hasılanın yüzde 1’inden az olmayacağını hükmetmesine rağmen destekler her zaman yasa ile belirlenen oranın altında kaldı.
2) İklim değişikliğiyle mücadele temel sorunlar arasında yer alıyor. Israrlı kurak koşullar 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’nin büyük bölümünde egemen oldu. Türkiye, dünyada arazi tahribatına karşı hassasiyeti yüksek ve çölleşme riski taşıyan ülkeler arasında yer alıyor. Yaklaşık 78 milyon hektarlık toplam yüzey alanının 20 milyon hektarı kurak alanlardan, 31 milyon hektarı da yarı kurak alanlardan oluşuyor. Toprak varlığımızın yüzde 86’sı da farklı düzeyde erozyona maruz kalıyor.
3) Mazot, gübre ve elektrik gibi girdi maliyetleri hızla artıyor. Akaryakıta neredeyse her hafta zam yapılıyor. Örneğin Mazotun litresi bir yılda 24 TL’den 44 TL’ye çıktı. Gübre ve ilaç maliyetleri enflasyonun üzerinde arttı. Otoyol ve köprü geçişlerine yapılan yeni zam ulaşım maliyeti olarak ürün fiyatlarına yansıyacak. Gübre, tarım ilacı, tohum, tarım makinalarının fiyatı da hızla artıyor. Girdi maliyetlerinde üreticiler lehine indirimler yapılması gerekiyor. Ayrıca, ÖTV’nin sıfırlanması, KDV’nin de indirilmesi gerekiyor.
DOMATESİN KİLOSU 2 TL’YE DÜŞTÜ, TOPLAMAK İÇİN GÜNLÜK YEVMİYE 800 TL
4) İşçilik maliyetleri de çok yükseldi. Örneğin Marmara bölgesinde domatesin tarlada kalmasının, toplanamamasının en önemli nedeni bu... Çok iyi biliyorum; Çanakkale'de erken hasat yapılan Ezine yöresinde domatesin kilosu tarlada 5-6 liradan satıldı ancak ilerleyen günlerde daha içerdeki Karacabey, Bandırma çiftçilerinin ürünü tarlada 2 liraya düştü. Domates toplama işinin günlüğü ise işçi başına 800 TL. Çiftçi onlarca işçiye bu parayı verdikten sonra, domatesi toptancıya 20-25 kiloluk sandığı 200 liradan satıyor. Neredeyse sıfır kâr. "O kadar uğraşacağıma tarlada kalsın" diyor. Gazetelerde gördüğümüz, "Fiyatlar tarlada düştü, markette katlandı" ne acı ve de işin özünü yansıtan bir başlık...
5) Kurak ve yarı kurak iklim kuşağında olduğumuzdan dolayı sulama, en büyük sorunlardan biri. Bazı bölgelerde yeraltı su seviyeleri önemli ölçüde düştü. Türkiye’de sulanması gereken toplam arazi 8,5 milyon hektar iken sulanabilen arazi 2020 yılı itibarıyla 6.7 milyon milyon hektardır.
Mevcut sulama şebekelerinin yüzde 37’sinde klasik, yüzde 41’inde kanalet, yüzde 22’sinde de ise borulu sistemler kullanılıyor. Sulanan arazilerde ise yüzde 70 yüzey, yüzde 17 yağmurlama ve yüzde 13 damlama sulama yöntemleri kullanılıyor. Açık sistemler nedeniyle suyun önemli bölümü buharlaşıyor. Borulu sistemleri, damlama sulamayı artırmak gerekiyor.
6) Çok önemli sorunlardan biri de ürün planlaması yapılmaması. Yılına göre bazı ürünlerde aşırı üretim, bir başka üründe ise düşük üretim yapılıyor. Örneğin, pandemi zamanında ayçiçek yağı fiyatları çok artmıştı. Ertesi yıl Çanakkale yöresinde her yer sarı sarı ayçiçek tarlasıydı. Çiftçiler önceki yıl yüksek fiyat getiren ürünleri ekiyor. Aşırı üretim haliyle düşük alım fiyatlarına neden oluyor.
YAŞ ORTALAMASI 55 VE KAYITLI ÇİFTÇİ SAYISI İSE 5 MİLYONDAN 2,1 MİLYONA DÜŞTÜ
7) İhtiyaç duyulan iş gücü Afganistan’dan gelen çobanlar, Gürcistan’dan ve Suriye’den gelen mevsimlik tarım işçileri ile kapatılmaya çalışılıyor. Kırsal nüfus Türkiye’de azalmanın yanında yaşlanıyor. Türkiye’nin genel yaş ortalaması 32 iken, kırsal kesim yaş ortalaması 55’e kadar yükseldi. Kayıtlı çiftçi sayısı ise 5 milyondan 2,1 milyona geriledi. Yaşlı nüfusun yeni teknolojilere uyumda zorluk çekmesi bir başka önemli sorun.
8) Tarım arazileri yanlış ve amaç dışı kullanım, aşırı otlatma, ormansızlaştırma, sanayileşme, kentleşme ile yok ediliyor. En verimli tarım alanlarına apartmanlar dikiliyor. Gazetelerden üzücü bir başlık; "Buğday ithal edip tarlalara TOKİ dikiyoruz."
Türkiye’de 78 milyon hektar arazinin yaklaşık yarısı tarıma uygun arazidir ancak 1990’larda 40 milyon hektar olan tarım arazisi alanı 2018 yılına gelindiğinde 37.8 milyon hektara bugün ise 23 milyon hektara düştü. 30 yılda 20 milyon hektar tarım alanı yok oldu. Bu önlem almamız gereken bir konudur.
Ayrıca miras hukuku dolayısıyla araziler çok fazla küçük parçalara ayrılıyor, Parçalı arazilerde verimlilik azalıyor. Küçülen işletmeler maliyetleri karşılayamıyor ve çiftçiliği bırakmak zorunda kalıyor.
NOHUT VE MERCİMEK SATTIĞIMIZ ÜLKELER ŞİMDİ DÜNYANIN EN BÜYÜK ÜRETİCİSİ
9) 1980’li yıllarda dünyanın kendine yeterli yedi ülkesinden biri iken ilerleyen yıllarda bu tablo değişmeye başladı ve birçok üründe kendine yeterliliği kaybettik. Türkiye sadece nohut, pamuk, patates, çavdar ve şeker pancarında kendine yeterli olurken birçok bitkide kendine yeterliliği kaybetti. Mercimek ve nohut ihracatında önemli bir paya sahip olduğumuz yıllarda, bu alanda üretimi çok az yapan Kanada, ABD ve Avusturalya’nın günümüzde önemli mercimek ve nohut üretici ve ihracatçısı ülkeler haline gelmesinden dersler çıkarmalıyız.
10) Buğday ve arpa başta olmak üzere tüm tahıl alanları azalıyor. Uzun yıllar ortalamalarına göre, Türkiye buğday verimi 18-21 milyon ton arasında değişim gösteriyor. 2000-2022 yılları arasında buğday ekiliş alanları yaklaşık 9.2 milyon hektardan 6.5 milyon hektara düştü. Rekolte; 2021’de 17.7, 2022’de 19.8 ve 2023’te 22 milyon ton oldu. Türkiye, dünyanın 10’uncu büyük buğday üreticisi ve 7’nci büyük tüketicisi… Geçen yıl 8 bin 500 ton ihracat, 10 bin ton ithalat yaptık. Yerli üretimi artırma kapasitesine sahip olmasına rağmen buğday ithalatı artarak sürdürülüyor. En stratejik tarımsal ürün olan buğdayda kendi kendine yeterliliğimizi acilen artırmamız gerekiyor.
TÜRKİYE ULUSLARARASI TOHUM TEKELLERİNİN AÇIK PAZARI HALİNE GELDİ
11) Neo-liberal dalga ile birlikte Türkiye pazarına giren özel tohumculuk şirketlerinin sayısı hızla arttı, dünyanın en büyük tohum şirketleri yatırım yaptılar. Mevcut tohumculuk şirketlerinin yüzde 93’ü yerli, yüzde 4’ü yabancı ve yüzde 3’ü yerli yabancı ortaklığı… Ancak bu büyük şirketlerin pek azı tohum ıslah ve adaptasyon çabası içine girdiler. Tohumculuğun özelleşmesi, hibrit tohumun yeni bir uluslararası meta haline gelmesiyle çakıştı ve sonuçta Türkiye uluslararası tohum tekellerinin açık pazarı haline geldi.
12) Tarımda ürün kalitesi ve verimlilik artışı için günümüzün çağdaş teknolojisinin yöntem ve araçlarını kullanmak çok hale önemli geldi. Türkiye'de tarımsal üretim büyük ölçüde klasik yöntemlerle yapılıyor. Arazinin doğru teknoloji ile işlenmesi, sulanması, gübrelenmesi, drone'lar ile ilaçların atılması, gelişmiş araçlar ile ürünün toplanması, yine son teknoloji makinalar kullanan tarımsal sanayi tesislerinde işlenmesi vd. gerekiyor. Ayrıca, bu tür modern tarıma geçiş için çiftçilere eğitim verilmesi gerekiyor.
AÇLIK 21. YÜZYILIN EN YAKICI SORUNU OLABİLİR
Tarım sektörünün önemi gün geçtikçe daha da artıyor. Çünkü 2050 yılına gelindiğinde dünya bugünkü 8 milyardan 10 milyar insana ev sahipliği yapacak. Tarımsal verimde yenilikçi çözümlerle büyük artışlar sağlanması ve buna su ve fosil yakıt kullanımında büyük düşüşlerin de eşlik etmesi gerekiyor. Aksi takdirde, uzmanların tahminine göre bir milyarın üzerinde insan açlıkla karşı karşıya kalabilir. Açlık, 21. yüzyılın en acil sorunu olabilir.
Bu noktada bundan 20 yıl önce 17 milyon nüfusunu beslemekte zorlanan ancak 2023 yılında 124 milyar Euro tarımsal ürün ihraç ederek, ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük ihracatçısı olan Hollanda’yı ele almak gerekiyor.
KUZEY KUTBUNA YAKIN HOLLANDA NASIL DOMATES İHRACATINDA BİRİNCİ OLDU?
Hollanda ne yaptı? Yüzölçümü Konya kadar olan Hollanda, bunun yarısını tarıma ayırdı. En önemlisi tarımda gelişmiş teknolojiyi kullandı ve çevreye duyarlı sürdürülebilir tarımda öncü oldu. Hollanda, tarım ve gıda teknolojisinde en büyük ihracatçı olduğu gibi, dikey tarım, tohum teknolojisi, hayvancılık ve ürün hasadında robot teknolojisinde öncü konumdadır. Yenilikçi teknolojiler sayesinde su kullanımını, karbon ve metan gazı salınımını aşağı çekti. Şöyle bir nokta var; Tarıma dayalı en büyük 20 küresel şirketin 15’nin araştırma ve geliştirme merkezleri bulunuyor.
Kuzey Kutbu'na 1.609 kilometre uzaklıktaki Hollanda, güneşli havalarda yetişen bir meyve olan domates ihracatında küresel lider olduğu gibi dünyanın en büyük patates ve soğan ihracatçısı ve değer açısından genel olarak en büyük ikinci sebze ihracatçısıdır.
Domates üzerinden çarpıcı birkaç örnek vereyim; Hollandalı çiftçiler bir kilogram domates üretmek için 4 litre su harcarken, bu konuda dünya ortalaması 210 litredir. Domateste Hollanda’nın verimliliği ise 2,6 kilometrekarede 144 bin tondur ve açık ara dünya birincisidir. Dünyada en çok toprağa domates eken Çin’de verimlilik ise aynı alana 58 bin tondur. Türkiye bu konuda dünya 17’ncisidir ve Meksika, İran, Mısır, Cezayir, Tunus, Fas gibi ülkeler bizden daha verimli domates üretir.
Neyse, dünya ekonomisi, küresel finansal sistemde artan istikrarsızlık, altının yükselişi, finans kapitalin gelişmekte olanları nasıl borçlandırdığını, borç ve faiz ödemekten kamu harcamalarını nasıl kıstıklarını yazacaktım. Olmadı, gelecek sefere…
Not: Bu yazıda Ziraat Mühendisi Dr. Fikret Eyüpoğlu’nun “Türk Tarımı ve Gıda Krizi” başlıklı araştırmasından yararlanıldı.